Almanya’da Filistin destekçisi aktivistler, polisin ifade özgürlüğünü kısıtlamaya kadar varan aşırı baskısından şikayet ediyor.
İsrail’in Gazze’ye saldırmasının ardından Almanya’da Filistin destekçilerine yönelik çeşitli yasaklar uygulanmaya başlandı.
Başkent Berlin’de Filistinli çocukların daha önce kullandıkları Filistin poşusu ve Filistin bayraklarının bulunduğu çıkartmalarla okula gitmelerine izin verilmedi, Filistin’in desteklendiği gösterilerde birçok sloganı kullanmak yasaklandı.
Polis, pek çok eylemde göstericilere sert müdahale etti, gösterilere katılan birçok aktivist gözaltına alındı ve evlerinde aramalar yapıldı.
Berlin’de nisan ortasında düzenlenen Filistin Kongresi polis müdahalesiyle sona erdirilerek yasaklandı. Kongreye konuşmacı olarak davet edilen Filistin kökenli İngiliz doktor Ghassam Ebu Sitte ve eski Yunanistan Maliye Bakanı Yannis Varoufakis’e ülkeye girme yasağı getirildi. Varoufakis, Almanya’nın kendisine siyasi faaliyet yasağı da getirdiğini duyurdu. Organizatörlerin avukatı Nadija Samour, kongrenin yasaklanmasıyla demokratik haklarının engellendiğini belirterek, bundan Alman hükümetini sorumlu tuttu.
Öte yandan, “Soykırım-Almanya yine katılıyor” ve “Silah sağlamayı durdurun” yazılı pankartlar açarak Gazze’deki katliamı duyurmak için Federal Meclisin karşısındaki çimenlikte kamp kuran aktivistler de çeşitli yaptırımlara maruz kalıyor.
Sürekli gözetim altında tutulan ve zaman zaman emniyet görevlilerinin sert müdahalesiyle karşılaşan aktivistlerin bir eyleminde polis, İrlandalı gruba kendi dillerinde şarkı söylemelerini yasakladı. Ayrıca kampta İbranice ve saat 18.00’e kadar Arapça konuşmanın yasak olduğu bildirildi.
Kampta kalan ve soyadını vermek istemeyen David ve emniyet görevlilerince evi aranan aktivist Yasemin Acar, polisin uyguladığı baskılara ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
“AB dilini yasakladılar”
Yahudi olduğunu ifade eden David, “Almanların soykırımdan ders çıkarma anlayışında boşluklar bulunduğunu ve bu nedenle Alman devletinin Gazze’deki soykırıma destek verdiğini” söyledi.
David, “Alman polisi, daha başlamadan tartışmaları engelliyor, herkes tarafından kullanılan ifadeleri yasaklıyor, insanların gösterilere katılmasını imkansız hale getiriyor, sadece devletin ağır baskısına maruz kalmayı göze alabilenler geliyor.” dedi.
Kampta İbranice ve Arapça konuşulmasına yasak getirildiğini ifade eden David, “Bu dillerde dua etmemize veya törenler düzenlememize izin verilmediğini söylediler. Bunu hukuki gözlemciye ve birkaç tanığa söylediler. Bu kamptaki Yahudiler olarak, geçmişte Krakow ve Varşova gettolarında söylenmiş Yahudi halk şarkılarını bile burada söylememiz yasak.” diye konuştu.
“Biz Yahudilere antisemitizm suçlaması yapılması mantıklı değil”
Kampta 19 Nisan’da İrlandalı grubun kendi dillerinde şarkı söylemelerine de izin verilmediğine dikkati çeken David, kendi dillerinde şarkılar seslendirmek için toplanmak istediklerini ancak polisin mikrofonu kullanamayacaklarını ve kampta kalamayacaklarını ifade ettiklerini aktardı.
Bunun üzerine grubun diğer alana giderek ses sistemi olmadan, aralarında kendi dillerinde şarkılar söylemek istediklerini belirten David, “Ancak polis onları çevreledi, müdahale edip küçük gruplara ayırdı. Tercümanları olmadığı için bu grubun kendi dillerinde şarkı söylemesini yasakladılar, bir Avrupa Birliği (AB) ülkesinin dilini yasakladılar. Açık alanda bir çadırda oturdular ancak polis üç saat boyunca onları gözetim altında tutmaya devam etti.” ifadelerini kullandı.
Almanya’da Yahudilerin de antisemitizmle suçlandığına işaret eden David, şunları dile getirdi:
“Antisemitizm suçlamaları kesinlikle saçmalık. Evet, Almanya’da ve dünyanın büyük bir kısmında antisemitizm gerçek bir sorun ancak ciddi bir konu siyasi amaçlarla sulandırılıyor. Almanya, soykırımdan dolayı kendisini suçlu hissediyor ve birisine vurmak istediklerinde hemen antisemitizm suçlaması yöneltiliyor. Tıpkı (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu’nun yaptığı gibi. Her şeyden önce biz Yahudi’yiz, bize antisemitizm suçlaması hiç mantıklı değil. Yahudi olmayanlara yöneltildiğinde bile bu suçlama anlamsız hale geldi artık.”
David, Yahudi olarak soykırıma karşı durduğunu belirterek, “Gazze’de yaşananlar, Alman hükümetinin son 130 yılda finanse ettiği soykırımların üçüncüsü. İlk soykırımda sorumlu tutulmadılar, ikincisinde kısmen sorumlu tutuldular ama görünen o ki okul çocuklarına yalnızca Yahudilerin etkilendiğini öğretiyorlar.” şeklinde konuştu.
“Kapıyı kırarak eve girdiler”
Filistin destekçisi gösterilerde gözaltına alınan ve polis tarafından evi aranan Yasemin Acar da Filistin için yollara çıktıkları gerekçesiyle baskı gördüklerini söyledi.
Acar, gözaltına alındığını, hapse atıldığını, polisin kendisine şiddet uyguladığını ve evine girdiğini ifade ederek, “Sabah saat 06.00’da kapıma dikildiler. Kapımı kırdılar, sonra yatak odama girdiler. Kapıyı ayaklarıyla vurup açtılar, sonra silahla ‘Uyanın uyanın!’ diye bağırıp durdular. Beni öyle uyandırdılar yani korku içinde uyandım. 8 kişi girdi odama.” diye konuştu.
Polisin eve geldiği sırada bir arkadaşının evinin de basıldığını anlatan Acar, daha önce sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı başka aktivistlerin evlerinin de arandığı bilgisini paylaştı.
“Bu demokrasi kimin için? Sadece Almanlar için mi?”
Acar, bunların Filistin için insanları korkutmak ve onların sokaklara dökülmesini engellemek amacıyla yapıldığını söyledi.
Alman’a benzemediğin ifade eden Acar, şunları kaydetti:
“Gittiğim her yerde ya da 4-5 kişi beraber bir yere gittiğimizde ‘Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz? Filistin için mi buradasınız?’ diye polis sorular soruyor. Sonra protestolarda Filistin bayrağı bile yasaklandı, Arapça konuşmak yasaklandı. Bunlar yanlış. Bunlar, Almanya’nın bize gösterdiği demokrasi. Demokrasiye karşı (bunlar). Kendimize soruyoruz: ‘Bu demokrasi kimin için? Sadece Almanlar için, Batı ülkelerindeki insanlar için mi, Batı ülkeleri için mi bu demokrasi?’ Bence Almanya’nın daima Filistin’e karşı, yabancılara karşı bir sorunu var ve biz bunu her zaman biliyorduk. Elbette Filistin ile birlikte herkes görmeye başladı.”
Almanya’ya gelen Ukraynalılar için büyük yardımlarda bulunduğunu ve siyasetçilerin kendisini görüşmeye çağırdığını, bunun gazetelerde yer aldığını anlatan Acar, “Ancak tabii Müslüman ülkesi olduğu zaman, hele Filistin olduğu zaman aynı özgürlüğü tanımadılar. Kimseye, ne bana ne de başkalarına.” şeklinde konuştu.
“Demokrasiyi savaş açabilmek için kullanıyorlar”
Her zaman burada baskı altında olduklarını ifade eden Acar, “Yani Batı ülkelerinde özgürlük diye bir şey yok. Batı ülkeleri, sadece bunu bir gösteriş olarak kullanıyor. Afganistan hakkında konuşuyorlar, Irak, Türkiye. ‘Bu ülkelerde demokrasi yok.’ diyorlar. ‘Demokrasiyi bu ülkelere götüreceğiz.’ diye savaş açıyorlar. Kendileri demokrasi içinde yaşamıyor, özgürlük içinde yaşamıyor. Bence demokrasiyi sadece başka ülkelerde savaş açabilmek için kullanıyorlar ve biz bunu şimdi görüyoruz. Uyandık.” görüşünü paylaştı.
Bu baskıların kendisini yıldırmayacağını vurgulayan Acar, “Filistin’e özgürlük gelmeden önce biz bu yoldan ayrılmayacağız. Fark etmez, istedikleri kadar gelsinler, evlerimizi bassınlar, istedikleri kadar hapse atsınlar, istedikleri kadar tutuklasınlar, biz bu yolda devam edeceğiz çünkü Filistin’deki işgal bir katliam, insanlığa karşı.” değerlendirmesinde bulundu.
İnsan hakları ve Filistin için yollarda olduğunu dile getiren Acar, “Ben doğru tarafı savunduğumu, hak yolunda yürüdüğümü bildiğim için korkmuyorum. Benim korkum ancak Allah’tan. Başka korkum yoktur.” diye konuştu.
GÜNDEM
23 Aralık 2024SPOR
23 Aralık 2024GÜNDEM
23 Aralık 2024SPOR
23 Aralık 2024SPOR
23 Aralık 2024GÜNDEM
23 Aralık 2024GÜNDEM
23 Aralık 2024